Kastamonu Üniversitesi’nde Kişisel Seramik Sergisi
Kastamonu Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölüm Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Sibel Kibar Kavuş’un hazırladığı “Duyusal Farklılıkların İfade Aracı Olarak Seramik Beyinler” adlı Kişisel Seramik Sergisi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sergilendi.
Doç. Dr. Kibar, seramiğe hobi olarak başladığını ardından bu ilgisini akademik bir çalışmaya dönüştürdüğünü anlatırken, seramik alanında yüksek lisansını tamamladığını da bildirildi. Bu serginin yüksek lisans tezindeki eserler olduğunu aktardı. Yüksek lisansının son döneminde zihin felsefesinden çok etkilendiğini, bundan yola çıkarak zihin felsefesi ve seramiği birleştirdiğini söyledi. Çamurun esnek bir malzeme olduğundan ve bu yönü ile insan beynine benzediğinden bahsetti.
Doç. Dr. Kibar, çalışması birkaç ana alt başlıktan oluşuyor. Doç. Dr. Kibar bu alt başlıkların ilkinin birkaç felsefecinin zihinle ilgili görüşlerini, ikincisinin ise çok farklı denilen sanatçıların beyinlerini ve son olarak beyin formunun kendisinde çağrıştırdığı düşünceleri içerdiğini söyledi.
Mevlana’nın “Hamdım, piştim, yandım” sözünden ilham aldığını ve bu sözün seramiği anlattığına dikkat çeken Doç. Dr. Kibar “Önce ham ardından fırında yakılıyor ve kaskatı oluyor.” diyerek beyin ve seramiğin benzerliğine tekrar parmak bastı.
Doç. Dr. Kibar’ın eserleri şu şekilde:
“Cevher” isimli eser Aristoteles’in töz (cevher) görüşünü ve felsefedeki merkezi önemini bir beyin tasarımı üzerinde göstermeye çalışılmakta. Bu eserde sinir sisteminin düğümlendiği beyin sapına cevher sözcüğünün Yunancası yazılı.
Hegel, evreni, doğayı, yaşamı, tarihi, insanı, bilinci, kısaca tüm varlığı açıklamak için tin kavramını kullanmakta. Tin yani eserin de adı olan “Geist” seramiğe beynin farklı parçalarının, farklı sırlarla renklendirerek tinin ve beynin hem parçalı hem bütünsel yapısını aktarmakta.
“Aklını kullanma cesareti göster!” Kant’ın akıl ve özgürlük arasında kurduğu bağlantı işlenerek, Aydınlanma Dönemi, karanlığın perdesinin yıkılması, insan aklının ışıkla aydınlanması metaforuyla özleştiğinden bu çalışma siyah beynin beyaz bir fırça darbesi ile kesintiye uğramasını resmediyor.
“Tabula Rasa” John Locke, zihnin boş bir levha olduğunu söylemişti. Akılda doğuştan ideler olmadığını, sonrasında zihinde var olan her şeyin deneyimle kazanıldığını anlatmak istemişti. Bu çalışmada boş bir levha olarak tasarlanarak Locke’un bu düşüncesine atıfta bulunuldu.
Descartes, zihin üzerine yaptığı sorgulamalarıyla modern felsefenin miladı kabul edilmekte. “Düşünüyorum öyleyse varım!” bu sözüyle Descartes, zihnin beyinden ayrı varlığını anlatmakta. Bu çalışmada, Descartes’a meydan okuyarak onun ‘cogito ergo sum’ ifadesi beyin üzerine yazıldı çünkü beyni zihinsel fonksiyonlarının merkezi olarak değil, bedenin bir parçası olarak görmekte.
“Sebzeler mi görüyorsunuz, beyin mi?” Bu çalışma, Giuseppe Arcimboldo’nun ünlü meyve ve sebze tablosuna atıfta bulunarak, hem parçaları ve bütünü ayrı ayrı görebileceğiniz hem de parçaların bütünü oluşturduğunu anlayabileceğiniz şekilde hazırlandı.
“Çığlık” Edvard Munch’un, Çığlık tablosu modern dünyada insanın yabancılaşmasının ve baskıcı rejimler altında sıkışmışlığının tepkisi olarak okunur. Bu tasarım da onun zihninde bulunan çığlığa göndermede bulunuyor.
“Dali’nin Bıyıkları” Bu eser, beynin alt kısmının bir yüzü andırması ve Dali’nin beyni olabileceğini çağrıştırması sonucu ortaya çıkmakta.
““Louis Wain’in Kedisi” Dr. Walter Maclay, Louis Wain’in, kedi çizimlerini kronolojik sıraya dizerek, bu çizimleri Wain’in şizofrenisinin ağırlaştığını göstermekte kullandı. Pisikiyatrist Maclay’in varsayımlarından yola çıkarak, Wain’in beyninde bir kedinin böyle yansıması bulunabileceği düşünülürse ortaya bu tasarım çıkardı.
“Yıldızlı Gece” Vincent Van Gogh’un, ünlü tablosu Yıldızlı Gece’nin fırça darbelerinin beyin kıvrımına denk düştüğü bir tasarım sunuluyor.
“Guernica” İkinci Dünya Savaşı’nın hem Picasso’nun ruh halinde ve zihninde meydana getirdiği dehşeti hem de insanlık düşüncesinde neden olduğu yıkımı beyin formu üzerinde transfer baskı tekniği ile anlatıyor.
“Ademin Yaratılışı” Michelangelo’nun bir eserinde, Tanrı figürü beynin içerisinden çıkıyor gibi resmedilişini transfer baskı tekniği ile beyin üzerine aktarılıyor.
“Elim Kolum Bağlı” Kim Noble, çocukken uğradığı istismar nedeniyle yaşadığı kişilik bölünmesini ve yıllar sonra yaşadığı travmaları resimlerle aktarıyor. Bu çalışma Noble’ın ‘My Hands are Tied’ adlı tablosunun sırla boyanması tekniğiyle beyne işlenmesinden oluşuyor.
“Rengarek-1-2-3″ Sanatçının, zihin beyindir felsefesini benimsemesinden dolayı, bu çalışma beyinde bilinç işlevi gören herhangi bir noktanın bulunmadığını aktarıyor.
“Mantar Kafası” şizofreni tanısı konan Yayoi Kusama dünyayı normal zihinlerden farklı algılıyor. Seramikten yapılan mantarlar, onun zihin dünyasının somut görünüşleri olabileceği düşünülerek hazırlandı.
”Kintsugi: Yaralarımı altınla bezedim çünkü onlarla varım” Bu çalışmaya yansıtılan görüş, Kintsugi ustaları, akıl hastalıklarını sanata dönüştürerek, yaralarını, kırıklarını gizlemek yerine ölümsüz eserlere görünür kılıyor.
“Hangi lob daha çok ben?” Beynin bütünselliğine ve parçalarına dikkat çeken çalışmada her bir beyin parçası farklı renge boyanıyor.
“Akan Beyin”, “Akan Zaman”, “Eriyen Beyin” Dali’nin çalışmalarından ilham alınarak yapıldı. Eserlerinin çağrıştırdığı şeyler, seramik beyinlerle aktarıldı.
“Bilinç Açıklanıyor”: Daniel Dennett, elle tutulmaz, gözle görülmez olarak tarif ettiğimiz düşüncelerin bile beynin bir işlevi ve maddi yanı olduğunu ifade ediyor.
“Hindibalar üfledim” Seramiklerde aynı zamanlarda bazı gerçek ögeler kullanıldı. Hindiba çiçeği, bu seramikte kullanılıyor.
“Bilincin uzamı” Maurice Merlaue-Ponty, bilincin beyne ve beynin bir işlevine indirgemesine karşı dursa da bilincin bedenle, davranışla ve uzamla anlaşılabileceğini savunmakta. Fransız olmasına atıfta bulunarak beyin Fransız bayrağı renkleri ile boyandı.
“Bürokratik görünümlü curcuna-1-2″ Bu tabir zihnin beyin olduğunu kanıtlamaya çalışan Daniel Dennett’a ait. Tutarlı düşüncelerin ve davranışların ardında bir curcuna var. Bu çalışmada, çizgilerin aynı yönde devam etmesi, bu curcunanın bürokratik işleyişini anlatmayı amaçlıyor.
“Yemin ederim beynim sünger gibi oldu!” Sünger, seramiklerde kullanılan diğer ögelerden biri. Sünger yapısı gereği aşırı sıcağa maruz kaldığında eriyen bir madde olmasına rağmen birkaç malzeme ile muhafaza edilerek beyin ile bütünlüğü sağlanarak, bu eserde varlığını sürdürüyor.
“Yarık beyin” Beynim yarıldı, gibi söylemlerden yola çıkan bu eserde beynin tam ortasına bir bıçak saplı.
“Fare beyin” Beynin kıvrımlarının birçok şeye benzemesiyle beraber bir fareye de benzeterek böyle bir çalışma ortaya konuldu.
“Bilincin Azminin Dağılışı” Beyin kıvrımlarının, bir insanı çağrıştırmasından dolayı bu seramik beyin ve insan şeklinde tasarlandı.
“Fetus-1-2-3″ Da Vinci’nin fetüs çizimleri beyin üzerine taşınarak insan beyninin insan yaşamıyla ilgili her şeyin başlangıcı, bir nevi rahim işlevi gördüğü anlatılmaya çalışıldı.
“Vitrivious Adam-1-2-3″ Da Vinci, insan vücudunu bir dairenin ve karenin içerisine yerleştirerek, insan vücudunun anatomisinin geometriyle uyumunu gösterdi. İnsan bedeninin anatomik yapısını çizdiği eskizleri beyin formları üzerinde tekrarlandı.
“Dünya öküzün boynuzlarında” Bu çalışma, ‘Hayvan ve insan beyni farklı mıdır?’ sorunu üzerine yapıldı.
“Ham beyin!” Mevlana’nın ‘Hamdım, piştim, yandım’ cümlesinden yola çıkılarak yapılan bir seramik beyin çalışması.
“Doğa beyin” Servi ağacı yaprağı, seramiklerde kullanılan ögelerden en sonuncusu oldu.
Haber/Fotoğraf: Deniz Aydemir