Doç. Dr. Gürel, Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü Gazete Kampüs’e anlattı

UNESCO tarafından 2024 yılı Dîvânu Lugâti’t-Türk yılı olarak ilan edildi. Kastamonu Üniversitesi Kültür Sanat Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Zeki Gürel ile Dîvânu Lugâti’t-Türk hakkında röportaj gerçekleştirdik.

Doç. Dr. Gürel, Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü Gazete Kampüs’e anlattı
31.12.2024
117
A+
A-

Kastamonu Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeki Gürel, Gazete Kampüs’ün Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk hakkındaki sorularını yanıtladı.

UNESCO bu yılı niçin “Dîvânu Lugâti’t-Türk Yılı” ilân etti?

Şol gökleri kaldıranın

Donatarak dolduranın

Ol deyince olduranın

Doksan dokuz adı ile…

Öncelikle kitabın adını doğru söylemeliyiz. Pek çok kaynak kitap da sizin gibi “Dîvânu Lugâti’t-Türk” diyor.  Kaşgarlı Mahmud’un bu kitabının adı “Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk’tür. Kaşgarlı Mahmud isimli Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk” adlı eserini 25 Ocak 1072 günü yazmaya başlamış, dört defa düzeltildikten sonra da 10 Şubat 1074 Pazartesi günü tamamlamıştır. UNESCO da kitabın tamamlanma tarihini esas alarak dünyada 2024 yılında yapılacak kutlamalar arasına Türk milletinin bu önemli eserinin 950’nci yazılış yılını da almıştır.

Kaşgarlı Mahmud kimdir?

Pek çok kitapta adı, Kaşgarlı Mahmud veya Mahmud Kâşgârî olarak kaydediliyor olsa da tam adı Mahmûd bin Huseyn bin Muhammed el-Kâşgarî’dir. Bu isim, Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk kitabının elimizdeki nüshasının birinci sayfasında kitabın adından sonraki satırda yer almaktadır. Kitabın son sayfasında da yazar adını Mahmûd bin el-Huseyn olarak kaydetmektedir.

Tarihi kaynaklarda hayatı hakkında pek fazla bir bilgiye rastlanılmayan Kaşgarlı Mahmud’un 1008 yılında doğduğu kabul edilmektedir. Babası, bugün için Kırgızistan sınırları içinde bulunan Isık Göl civarındaki Bargsan şehrindendir. Isık Göl ve civarındaki Türk kültürünü merak edenleriniz varsa Cengiz Aytmatov’un “Beyaz Gemi” romanını okumalısınız. Atası, Samanoğullarından Türk diyarını fetheden Emir Nasr Tiğin’dir. Kendisi ise bugün için Çin sınırları içinde kalan ve Çinliler tarafından “Xinjiang” (kurtarılmış vatan) diye adlandırılan bizim Türkiyelilerin de Sincan Uygur Özerk Bölgesi diye seslandirdikleri Doğu Türkistan’ın Kaşgar şehrindendir. Mezarı da burada Opal köyündedir. Bugün için türbesi ziyaret yeridir.

Kaşgarlı Mahmud, bir şehzadedir. İlk öğrenimini gördüğü ve gençlik yıllarını geçirdiği Opal’de Hamidiye ve Saciyye medreselerinde tanınmış hocalardan dersler almıştır. Hocalarından biri Kitabu Dânu Lügati’t Türk’te adı geçen Şeyh İmam ez-Zahid Hüseyin bin Halef el-Kaşgari’dir. Şehzade Mahmud, çok iyi eğitim almış, kendini yetiştirmiş saraydaki hanedan çekişmelerinden uzak kalmak için de olabilir o zaman için siyasetin ve ilmin merkezlerinden biri olan Irak’a, özellikle de Bağdat’a gitmiş eserini de orada yazmıştır.

Kaşgarlı Mahmud, başta Kâşgar olmak üzere Buhara, Semerkant, Nişabur, Bağdat gibi merkezlerdeki kültür hayatından faydalanmış; İlmî faaliyetlerde bulunmuştur.  Barsgan emiri Hüseyin Çağrı Tigin’in oğlu Kâşgarlı Mahmud, edebiyatımızda Kitab-ı Divânü Lûgati’t-Türk isimli eseriyle tanınmıştır. İlk Türk bilgini olan Kâşgarlı Mahmud, ayrıca Türk Dünyasını gezen ilk Türk gezginidir.  Karluk, Yağma, Çiğil, Kırgız, Tatar, Oğuz, Kıpçak, Türkmen, Peçenek ve Bulgar gibi Türk boylarının yaşadıkları illerin büyük bir kısmını gezmiş olan Kâşgarlı Mahmud; Türklerin diline, edebiyatına ve hayat tarzlarına dair pek çok dil malzemesi toplamıştır. Kendi ifadesine göre o, Hakaniye, Oğuz, Kıpçak, Argu, Çiğil, Kençek ve Uygur lehçelerini bilmekteydi. Eserinde gramerle ilgili de çok önemli bilgiler vermektedir. Hem bir sözlükçü hem de bir gramerci olan Kâşgarlı Mahmud, modern manada olmasa bile, karşımıza çok yönlü bir araştırmacı olarak çıkmaktadır. Çeşitli Türk boylarının konuşma şekillerini belli ölçülere göre sınıflandırmış; örnek verdiği kelimelerin değişik lehçe ve ağızlardaki şekilleri ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur. Kendisinin “en doğru” bulduğu Türk şivesi “Han tili” olarak adlandırdığı Karahanlı Türkçesidir.

Kaşgarlı Mahmud’un 11. Yüzyılda Balasagun’u merkez alarak çizdiği dünya haritası o dönem Türklerinin yaşadıkları bölgeleri ve dağılımlarını göstermesi bakımından dikkate şayandır.

Dîvânu Lugâti’t-Türk ne zaman ve niçin yazıldı?

1072–1074 yıllarında yazılan eser, Zamanın Abbasi halifesi Muktedi’ye sunulmuştur. Türklerin, Müslüman-Türk kimliğiyle Anadolu kapılarını 1071 Malazgirt Zaferiyle kalıcı vatan haline getirdikleri zaman bizzat İslâm Halifesi tarafından Türkler için “Allah’ın ordusu” anlamında “Cündullah” dendiği bir devirdir. Tarih kitaplarının kaydettiklerine göre Müslüman Türklerin bu altın devirlerinde Bağdat’taki Abbasi Halifesi sarayı Türklerin etkisi altındaydı ve yıkılmak üzere bulunan halifeliği Türkler ayakta tutuyorlardı. Büsbütün gevşeyen Arap âlemine Türkler bir hız, yeni bir kudret veriyorlar, İslâm medeniyetini yeni baştan diriltiyor ve ayakta tutuyorlardı. Bu dönemde devlet işlerinin önemli bir kısmı Müslüman Türkler tarafından yürütülüyordu. Vilayetlere bile ancak Türk olan valiler gönderiliyordu; böylelikle Türklerle yaşamak, Türklerle iyi geçinmek isteyenlerin Türkçe öğrenmeleri bir ihtiyaç halini almıştı. Öyle zannediyoruz ki Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk de böyle bir ihtiyaçtan doğmuş olmalıdır. Böyle bakınca Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk, Araplara Türkçe öğretmek için yazılmıştır. Hâl böyle olunca da yabancılara Türkçe öğretmek için Türkler tarafından yazılmış ilk kitaplardan biridir diyebiliriz. O yıllarda ilim ve siyaset dili olmuş bulunan Arapçanın Türkçeden yüksek bir dil olmadığı, Türkçenin Arapça ile atbaşı beraber yürüdüğü gösterilmek ve ispatlanmak suretiyle hep Araplara dillerinden dolayı üstünlük taslamalarının yersiz olduğu hatırlatılmış hem de Kur’an-ı Kerim’in dilidir diye Türkçeyi bırakıp Arapça öğrenenlere de Türkçenin gücü hatırlatılmıştır diyebiliriz.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten nasıl haberdar olduk?

Kâşgarlı Mahmud’un en önemli eseri “Kitab-ı Dîvânü Lügati’t-Türk” (Türk Lehçelerinin Dîvan’ı)dır. Onun, varlığı bilindiği halde bugüne kadar ele geçmeyen “Cevâhirü’n-nahv fî Lûgati’t Türk” (Türk Lehçelerinin Söz Dizimi Cevherleri) adlı bir de gramer kitabı bulunmaktadır. Kaşgarlı Mahmud’un bu iki eserini birlikte düşündüğümüzde Kitabu Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün sıradan bir insan tarafından yazılmadığı daha da iyi anlaşılmaktadır. Şurası muhakkaktır ki Kaşgarlı Mahmud, bu kitabını geçiçi bir hevesle değil bir idealle yazmıştır. O, bu kitapları için çok emekler ve zahmetler çekmiştir. Çünkü böyle bir eseri vucuda getirip yazmak o günün şartlarında hiç de kolay değildir.

Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin Kitâbü’l-İdrâk li-lisâni’l-Etrâk’inde, Bedreddin Aynî’nin İkdü’l-Cüman eserinde ve kardeşi Şehâbeddin Ahmed ile birlikte yazdıkları Târîḫu’ş-Şihâbî adlı eserinde Dîvânü lugāti’t-Türk’ten faydalandıklarına dair bilgiler vardır. Ünlü Türk bilgili  ifade Kâtip Çelebi de 1652 yılında Keşfü’ẓ-ẓunûn adlı eserinde Kaşgarlı Mahmud’un her iki eserinden de bahsetmektedir.

Kültür ve medeniyet tarihimizin temel eserlerinden olan kitap ancak 1908’den sonra İstanbul’da meydana çıktı. Ele geçen bu nüsha Divânü Lûgati’t Türk’ün orjinali nüshası değil, Kaşgarlı Mahmud’un kendi eliyle yazdığı Arapça nüshadan; ilk yazılışından en az iki yüz sene sonra Şamlı Mehmed tarafından istinsah edilmiş bir nüshadır. Eserin elimizdeki biricik nüshası 1266’da Şam’da Muhammed bin Ebî Bekr tarafından istinsah edilmiştir.

Ali Emirî Efendi, kitabı İstanbul’da bir kadından satın almıştır. Bu alış verişe çok sevinen Ali Emirî, herkese bu kitabın öneminden bahsetmiş, fakat kimseye göstermemiş, kitabın yaprakları dağınık imiş, bunları Kilisli Rıfat’a düzelttirmiş. Ziya Gökalp bu kitabı görmek için hemşehrisi Emirî Efendiye çok rica etmişse de ona bile göstermemiş. Kitabın basılması düşünülünce dönemin sadrazamı Talat Paşa’ya araya girmiş, Paşa’nın rızası ile de yayımlanmasına müsaade etmiştir. Kitabın elyazması tek kopyası halen İstanbul Millet Kütüphanesinde saklanmaktadır. Ali Emirî tarafından bulunan bu nüsha şimdi Ali Emirî’nin bağış kitaplarıyla kurulan İstanbul Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde Ar. 4189 numarada kayıtlıdır. Nüshanın tıpkıbasımının ikinci baskısı 1990 yılında T. C. Kültür Bakanlığı tarafından yapılmıştır. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 yılında Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ün tıpkı basımını tekrar yapmıştır.

Kitab-ı Dîvânü Lügati’t-Türk’ün bulunuşu ve ilk defa kamu oyunca duyulmasının hikâyesini merak edenler Kilisli Muallim Rıfat Bilge’nin 2024 yılında Bildiklerim adıyla Ötüken yayınların arasında çıkan kitabını okumalıdırlar.

Hocam, şimdi bu açıklamalarınızdan sonra anladım sizin niçin röportaja başlarken “Besmele” niteliğindeki o dörtlüğü söylediğinizi. Evet çok haklısınız bu geleneğimizi niçin unuttuk? Dîvânü Lûgati’t-Türk ne zaman Türkçeye çevrildi?

1072-1074 yıllarında Kâşgarlı Mahmud tarafından Bağdat’ta yazılan Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ün elimizdeki biricik nüshası 1266’da Şam’da Muhammed bin Ebî Bekr tarafından istinsah edilmiştir. 1915’te de Ali Emirî tarafından İstanbul’da bulunan bu nüsha, Ali Emirî bağış kitaplarıyla kurulan İstanbul Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde Ar. 4189 numarada kayıtlıdır. Kitabu Divânü Lûgati’t-Türk’ün Transkripsiyonu, okunuş tespitini Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, çevirisini Kilisli Rifat Bey yaparak ilkin üç cilt olarak Arap harfleri ile 1915–1917 yıllarında basılmıştır.

Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ün Arapça aslından Türkçeye çevirisi Kilisli Rıfat tarafından yapılmıştır.Yirmi iki defter tutan bu tercüme Birinci dünya Savaşı sonrasında 120 Türk Lirasına Maarif Nezaretine satılmıştır.Bu defterler Maarif Nezaretince tercüme heyetine verilmiş oradan da Darülfünun Edebiyat Kütüphanesine konulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ün tercümesinin yapılması işi Samih Rıfat bey ile İstiklâl Marşı şairi ve Kur’an-ı Kerim’in mealini yapan Mehmed Âkif Bey’e havale edilmiştir. Kilisli Rıfat’ın yaptığı çalışma da bu süreçte Ankara’ya getirilmiş ise de bu tercüme işi bitirilememiştir.

1932 yılında yapılan Birinci Türk Dili Kurultayı’ndan sonra Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ün tercümesine tekrar karar verilince iş tekrar Kilisli Rıfat’a verilmiş o da çalışmasını Türk Dili Tetkik çemiyetine vermiş; Ragıp Hulusi, Hâmit Zübeyir ve Besim Atalay’dan ibaret bir komisyon gelen fişleri gözden geçirerek bazı düzeltmeler istemiş, fişler komisyon ile Kilisli Rıfat arasında gidip gelmiş ama bu işten de bir sonuç alınamamıştır.

Kilisli Rıfat’tan sonra Konyalı Bay Âtıf tarafından da Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk tercüme edilmiştir. Bu tercümeyi gözden geçirmek ve basılması için karar vermek üzere kurulmuş olan komisyon bu tercümede de bazı eksiklikler ve yanlışlıklar buluyor ve istenilen düzeltmeler yapılmadığı için Türk Dili Tetkik Cemiyeti/Türk Dil Kurumu bu etrcümenin basılmasına karar vermiyor.

Bu iki tercümeden başka Büyük Millet Meclisinde Van milletvekili olarak bulunan Tevfik Bey, Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ü tercüme etmişse de bu tercümede içindeki yanlışlıklardan dolayı basılmıyor.

Bugün ellerde bulunan Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk, baskısı ve tercümesi Besim Atalay tarafından yapılmış olan kitaptır (1939–1941). Üçü esas, biri tıpkıbasım ve biri de endeks olmak üzere beş ciltten ibarettir. Türk Dil Kurumu tarafından basılmıştır. TDK bu baskıyı en son iki çilt olarak tekrar yapmıştır. Bu yayından sonra son yıllarda Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk ile ilgili yayınların sayısı özellikle son yıllarda artmıştır.

Çeviri, Uyarlama ve düzenlemesini Seçkin Erdi ve Serap Tuğba Yurtsever’in birlikte yaptıkları Dîvânü Lugâti’t Türk, Kabalcı yayınevi tarafından 2005 yılında yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un Prof. Dr. Ziyat Akkoyunlu ile yazırladıkları kitapta (Kaşgarlı Mahmud, Dîvânu Lügâti’t- Türk, Giriş, Metin-Çeviri-Notlar-Dizin) girişte yazarı ve kitap hakında etraflıca bilgi verilmiştir. Bu kitap da Türk Dil Kurumu tarafından 2016 yılında yayınlanmıştır. 

Prof. Dr. Fuat Bozkurt’un hazırladığı Divân-ü Lugat-it-Türk’ün ilk baskısını 2012’de 4. Baskısı da İstanbul’da Salon yayınları arasında 2021 yılında çıkartmıştır.

Prof. Dr. Mustafa Kaçalin’in Prof Dr. Mehmet Ölmez ile hazırladıkları Divanu Lugati’t-Türk: Türk Dilinin İlk Sözlüğü, 2023 yılında çıkmıştır.

Hocam bu kitap, sizin anlattığınıza göre sadece Türkiye Türklerini ilgilendirmiyor. O halde Divanu Lugati’t-Türk’ün Türk Dünyasında diğer Türkler arasında da bilinip tanınması ve baskılarının yapılması gerekmez mi?

Çok haklısın. Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk, Türkiye başta olmak üzere bütün Türk Devlet ve topluluklarında yaşayan Dünya Türklüğü için çok önemli bir kaynak, başuçu kitabı, tarihî belge ve Türklüğün hafızası… Türk dilinin güçünü ve tarihi sürecini göstermesi açısından çok ama çok önemli. Elbetteki dünyanın pek çok yerinde yaşayan Türkler böyle bir hazine ve anıt eser karşısında ilgisiz kalmamışlardır. Ama Türkiye dışındaki Türklerden kim Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ü Arapçadan kendi lehçesine Türkçeye çevirmek isteyenlerden bir kısmı bedelini çanıyla ödemiştir.

Bu konuyu biraz açmanızı istesem. Ve Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk için öldürülenler mi var diyorsunuz?

Kaşgarlı Mahmud’un kaleme aldığı meşhur eseri Kitabu Dîvânü Lugâti’t-Türk, Arapça yazılmış bir kitap olduğundan bu eserin Türk Dünyasında/Türkistan’da okuna bilmesi için Türkçeye tercümesinin yapılması gerekiyordu. Kitabu Dîvânü Lugâti’t-Türk’ü Türkçeye tercüme etmek isteyen çok sayıda Türk bilim adamının Ruslar ve Çinliler tarafından öldürüldüğünü öğreniyoruz. Marmara Ünversitesi Öğretim Üyesi Dr. Fahri Solak, AVRASYA Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’ndan naklen, Ruslar ve Çinliler tarafından katledilen Türk bilim adamlarının kimler olduğu konusunda şu bilgileri veriyor:

Kitabu Dîvânü Lugâti’t-Türk’ün Türk Dünyasında ilk tercüme girişimi Azerbaycan’da oldu. Sovyet Bilimler Akademisi’nin Azerbaycan Şubesi, bu iş için Halid Said Hocayev’i görevlendirir. Hocayev, 1935-1937 yıllarında bu görevi tamamlar. Fakat Hocayev ve yardımcılarının başarısının mükâfatı, ölüm olur. 1937 yılında bu kez meşhur Uygur şairi Kutluk Şevki ve eğitimci şair Muhammed Ali, Kitabu Dîvânü Lugâti’t-Türk’ü Uygur Türkçesine tercüme ettikleri için katledilirler ve bütün çalışmaları yakılır. Kutluk Şevki, Hac yolculuğu sırasında uğradığı İstanbul’dan Kilisli baskısını alarak ülkesine götürmüştür. Bilim dünyasına hizmet için giriştikleri iş, kendi sonlarını hazırlar.

Uygur Türkleri, 1944 yılında Şarki/Doğu Türkistan Devleti’ni kurduklarında, ilk iş olarak Dîvânü Lugâti’t-Türk’ün tercümesi işine girişirler. Bu iş için meşhur âlim İsmail Damollam görevlendirilir. Birinci cildin tercümesi tamamlanmıştır ki, Rusya ile Çin anlaşarak Şarki Türkistan Devleti ortadan kaldırılır ve İsmail Damollam öldürülür. DoğuTürkistan’ın Kızıl Çin tarafından işgal edilmesinden sonra Uygurların yaşadığı bu vatan topraklarında Sinjang Özerk Yönetimi kurulur. Kaşgar bölgesinin valisi Seyfulla Seyfulin, maddi kaynak da ayırarak tanınmış şair ve tarihçi Ahmed Ziyaî’yi, Kitabu Dîvânü Lugâti’t-Türk’ün tercümesi için resmen görevlendirir. 1952-1954 yılları arasında Dîvânü Lugâti’t-Türk’ün tercümesi tamamlanır ve Pekin’e basılması için gönderilir. Baskının giderleri de Kaşgar valiliği bütçesinden karşılanacaktır. Ancak, bu süreçte Çin Devleti, “karşı devrimcilik ve milliyetçilik” suçlamaları ile Ahmed Ziyaî’yi 20 yıl ağır hapse mahkûm eder ve Ziyaî cezaevinde işkence altında can verir şehit olur, Kitabu Dîvânü Lugâti’t-Türk’ün bütün tercümeleri de yakılır.

Uygur Türkleri yılmazlar bir başka girişimde bulunurlar; 1960-1963 yıllarında, Çin Bilimler Akademisi Sinjang Bölümü Müdür yardımcısı Uygur Sayrami tarafından Kitabu Dîvânü Lugâti’t-Türk’ün tercümesi için faaliyete geçilir. Sonuçta hem Sayrami yardımcılarıyla birlikte öldürülürler hem de Dîvânü Lugâti’t-Türk’ün tercümeleri yakılır.

Uygur Türklerinin Kitabu Dîvânü Lugâti’t-Türk’e olan merakları bütün bu olanlara rağmen azalmamakta aksine artmaktadır. Doğu Türkistan’da/Sinjang Özerk Bölgesi’nde halkın ve aydınların yoğun isteği ile Dîvânü Lugâti’t-Türk, İbrahim Muti’nin yönetiminde Abdusselam Abbas, Abdurrahim Ötkür, Abdurrahim Habibulla, Abdulreşid Kerim sait, Abdulhamid Yusufi, Halim Salih, Hacı Nur Hacı, Osman Muhammed Niyaz, Emin Tursun, Sabit Ruzi, Muhammed Emin ve Mirsultan Osmanov’dan oluşan on iki kişilik bir komisyon tarafından Arapça aslından Uygur Türkçesine tercüme edilir. Bu tercüme Dîvânü Lugâti’t-Türk, 1981-1984 yıllarında Urumçi’de üç cilt halinde on bin/10.000 nüsha basılır.

Kitabu Dîvânü Lugâti’t-Türk, Kazakistan ve Azerbaycan’da ise ancak SSCB’nin yıkılışından sonra yayınlana bilmiştir.

Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ün Türk Dünyasında yapılan son çevirileri hakkında da bilgi verebilir misiniz?

Salih Muttalibov, 1960-1963 yılarında Besim Atalay’ın hazırladığı yayından Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ü Özbek Türkçesine aktarmıştır.

Askar Kurmaşulı Egewbay tarafından 1997-1998 yıllarında Kazak Türkçesine aktarılmıştır.

2006 yılında da Ramiz Asker tarafından Azerbaycan Türkçesine aktarılmıştır.

Kırgizistan’da da 2016 yılında Celal Abad Memleketlik Üniversitesinin yayını olarak İ. Abduvalıyev, T. Ahmatov, A. Omarova , İ. Sultanaliyeva , M. Tolubayev, tarafından hazırlanan kitap Dîvânı Lûgati’t-Türk Türkî Tiller Söz Cınağı adıyla üç çilt olarak basılmıştır.

Dîvânu Lugâti-t Türk’te Türk Kavramı ile ilgili bir tarif yapılıyor ve Türklerin Türk dilinin tarihinden de bahsediliyorsa bu konuda Kaşgarlı Mahmud ne diyor?

İsterseniz bu sorunun cevabını Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ten okuyarak vereyim:

“İmdi, kul Mahmûd ibn el-Hüseyin ibn Muhammed (el-Kâşgarî) der ki: Talih Güneşinin Türklerin Burcunda doğduğunu ve Cenab-ı Hakk’ın Türk Hakanlığını Göğün felekleri arasına yerleştirdi. Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne ilbay kıldı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı. Dünya milletlerinin idare yularını onların ellerine verdi. Onları herkesten üstün eyledi. Kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi. Onlarla birlikte çalışanı, onlardan yana olanı aziz kıldı ve Türkler yüzünden onları her dileklerine eriştirdi. Bu kimseleri kötülerin şerrinden korudu. Oklarının dokunmasından korunabilmek için aklı olana düşen şey, bu adamların tuttuğu yolu tutmak oldu. Derdini dinletebilmek ve Türklerin gönlünü almak için onların dilleriyle konuşmaktan başka yol yoktur. Bir kimse kendi takımından ayrılıp da onlara sığınacak olursa o takımın korkusundan kurtulur; bu adamla birlikte başkaları da sığınabilir.

Ant içerek söylüyorum, ben, Buhara’nın sözüne güvenilir imamlarından birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de şahitleriyle bildiriyorlar ki, Peygamberimiz kıyamet alâmetlerini, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada, “Türk dilini öğreniniz; çünkü onlar için uzun sürecek bir egemenlik vardır.” Buyurmuştur. Bu söz hadis ise, Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur. Yok, bu söz hadis değil ise, akıl da bunu emreder.

Ben onların en uz dillisi, en açık anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğum hâlde onların şehirlerini, çöllerini baştanbaşa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarını dillerini, kafiyelerini belleyerek faydalandım. Öyle ki, bende onların her boyun dili en iyi yolda yerleşmiştir. Ben onları en iyi şekilde sıralamış, en iyi bir düzenle düzenlemişimdir.

Bana sonsuz bir ün, bitmez tükenmez bir azık olsun diye, Şu kitabımı-Allah’a sığınarak-Dîvânü Lügati ‘t-Türkî (Türk Dilleri Kamusu) adını vererek yazdım.”

 Bu metin, eserin önsözünden alınmıştır. Kâşgarlı Mahmud, bu önsözde eserini hangi amaçla ve nasıl hazırladığını anlatmaktadır. Sonuç kısmında ise şu bilgiyi vermektedir:

“Mahmud ibn el-Hüseyin der ki: Kitabımıza başlarken bildirdiğimiz Türk lehçelerini bir araya getirme, ilkelerini gösterme, kurallarını açıklama ve aralarındaki farkları iyi bir düzenle tanzim etme niyetimizi gerçekleştirdik. Vaadimiz yerine getirilmiş ve gayemize ulaşılmıştır. Tüm fazlalıkları, gereksiz süsleri, aşırılıkları ve metni uzatan unsurları kitabın dışında bıraktım Son söz geldi çattı ve yazdıklarımız edebi bir hazine olarak bâki kaldı.  Kitap bitti (başlama 1072-bitirme1077). Hamd Ezeli ve Ededi Olan Allah’a, salât ve selam Muhammed’e ve onun soyuna”

Kaşgarlı Mahmud, kitabının “Türk” kelimesi hakkında bilgi veren kısmında da şunları kaydediyor:

“Türk, Allah’ın selamı üzerine olsun Nuh’un oğlunun adı. ‘Hel etâ ale’l-insâni hînun mine’d-dehr (İnsanın üzerinden, (henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı) uzun bir süre geçmedi mi’ (Kur’an-ı Kerim.76:1) ayetinde Adem’in (s.a.v) adı asıl ‘insan’ olarak geçiyorsa, Allah, Nuh’un oğlu Türk’ün evlatlarına seslenirken de bu adı kullanır. Bu ayette genel bir ad (ism) bir kişi (vahid) için kullanılmıştır; lead halagne’l-insâne fi ahseni taqvîmin sümme radadnâhu esfele sâfilîn ille’l-lezîne âmenû ve amîlü’s-sâlihât (Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç…’ (K. 95:4-6). Ayetindeki kullanımda bir topluluk adıdır. (ism-i cem) zira kimse bu sözcüğün kapsamı dışında değildir. Aynı şekilde Türk, Nuh’un oğlunun adı olduğunda bir tek kişiyi bildirir. Oğullarının adı olduğunda ‘insan’ (elbeşer) sözcüğü gibi bir topluluğu ifade eder; çoğul veya tekil olarak kullanılır.

Biz diyoruz ki, Türk adı Allah’ın verdiği bir addır. Bize ehli mübarekten Şeyh ve İmâm el Hüseyin ibn Halef el Kâşgarî dedi, ona da İbn el-Garkî demiş: İbn Ebî’d-Dünya diye tanınan Şeyh Ebû Bekr el-Mugîde’l Cercerânî’nin Ahir Zamana Dair (el-müellef fî âhiri’z-zamân) adlı kitabında aktardığı ve isnat zinciri Peygambere (s.a.s) dayanan bir hadise göre Allahü Teâlâ ‘Benim bir ordum vardır. Ona Türk adını verdim. Onları doğuya yerleştirdim. Bir halka kızarsam, Türkleri o halk üzerine musallat kılarım.’ Diyor. İşte Türklerin bütün mahlûkattan üstünlüğü şudur: Cenab-ı Hak onlara isim vermeyi kendi üzerine almıştır; onları arzın en yüce ve en havadar yerine yerleştirmiştir; onlara kendi ordum demiştir. Bunun yanında onların güzellik, zariflik, incelik, terbiye, hürmet, büyüklere saygı, sadakat, tevazu, haysiyet ve cesaret gibi her biri sayısız methi mazur gösterecek erdemlerini zikretmeye gerek yoktur.”

Yine Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’te “Türk” kavramı, meyvelerin olgunlaşma zamanının ortasını bildiren bir edat olarak da belirtilmiştir. Mesela: “Türk yiğit” gençlik çağının ortasına gelmiş yiğit demektir.

Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’te bir şiir de şöyledir:

            “Kaçan körse anı Türk

            Bodun ayga anın aydaçı

            Munar teğir ulugluk

            Munda naru kesilür”

Günümüz Türkçesi ile söyleyecek olursak:

            Onun Türk olduğunu görünce

            Derler ki şeref

            Onur bu adama yaraşır

            Ondana sonrası mahrum kalır.

Şimdi, Kaşgarlı Mahmud’un bu tespitlerinden sonra müsaade ederseniz dört soru sormak istiyorum:

 1. Mademki Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk Türkçenin ilk sözlüğüdür. Niçin sonra yapılan hatta günümüzde yapılan Türkçe sözlüklerde bu eşsiz eserdeki Türk tarifinden faydalanılmaz?

Cumhuriyet Devrinde yayımlanan taradığımız Türkçe Sözlükler içinde “Türk” ve “Türkçe” konusunda en geniş bilgiyi veren İbrahim Alâettin Gövsa’nın hazırladığı Resimli Yeni Lûgat’tır (Gövsa, 1950:2850-2851). Bütün Türkçe sözlükler içinde; Divanü LÛgati’t-Türk’deki bilgileri de kullanan tek sözlük budur.

2. Kaşgarlı Mahmud’un Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’te Türkler için saydığı bu sıfatlardan kaçını bugün kaçımız kendimizde buluyor ve yaşatıyoruz acaba? Bize ne oldu da…

3. Türkiyede liselerde Türk Dili ve Edebiyatı derslerinde Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk kaç derste kaç dakika işleniyor, ders kitaplarımızda kaç sayfa (kaç paragraf) yer alıyor?

4. Liserimizde veya üniversitelerimizde gençlerimizden kaçı Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’ü okumuştur veya eline almış, orijinal baskısını incelemiştir. Öğretmenlerimiz bu kitabı sınıfa getirip günümüzle bu kitaptaki bilgileri karşılaştırıyorlar mı?

Ben de çok şey istiyorum, ahiret sualleri soruyorum değil mi? Bakın size bir örnek vereyim: Kuzey Makedonya’da Eğitim ve Bilim Bakanlığının oluruzyla liselerde okutulan ve yine aynı ülkede basılmış ve üniversitelerde okutulan bir ders kitabında Kaşgarlı Mahmud’tan ve  Kitabu Dîvânu Lugâti-t Türk’ten 7 sayfa bahsediliyor. Metin üzerinde çalışmalar kısmındaki

10 sorudan son  ikisi ise şöyle:

9. Kaşgarlı Mahmud’un Türk için söyledikleriyle; Batılıların Türklere ‘Tanrı’nın Kırbacı’ demesi ve yine İslâm Halifesinin Türklere ‘Cündullah/Allah’ın Ordusu’ demesini birlikte düşündüğünüzde neler söylemek istersiniz?

10. Kaşgarlı Mahmud’ın Türk’ü anlatırken saydığı faziletlerden hangisini kendi nefsinizde ve çevrenizde görebiliyorsunuz?

UNESCO’nun ilân ettiği Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk Yılı Kastamonu’da hakkıyla kutlandı mı?

Kastamonu şehir merkezinde bildiğim kadarıyla ilköğretim ve ortaöğretim okullarında bu konuda bir etkinlik henüz düzenlenmedi, eğer düzenlendiyse de basına yansıyan bir bilgi yok. Ancak Türk Ocakları Kastamonu Şubesi 21 Aralık 2024 tarihinde bir panel düzenledi. Üniversitemizin Türk Halk Bilimi Uygulama ve Araştırma Merkezi de 25 Aralık 2024 tarihinde bir panel düzenledi. Son etkinlik ise T.C. Kastamonu Üniversitesi Kültür Sanat Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak biz İletişim Fakültesi Dekanlığı ile birlikte 26 Aralık 2024 tarihinde bir panel düzenledik. Dekan Hocamız Prof. Dr. Muharrem Çetin’in açılış konuşmasıyla başlayan panellimizde ben oturum başkanlığını yaptım. Sırasıyla ben, “Divanu Lügati’t-Türk’ün Bulunuşu ve Divanu Lügati’t-Türk’te Türk Kavramı”nı, Dr. Muhammed Karasu “Divanu Lügati’t-Türk’ün Sözlükçülük Tarihindeki Yeri ve Önemi”, Dr. Mustafa Sait Aslan “Divanu Lügati’t-Türk’ün Yabancılara Türkçe Öğretimi Açısından Önemi” ve Öğr. Gör. Semra Altıkulaç da “Divanu Lügati’t-Türk’te Halk Kültürünün İzleri” konularında konuşmalarını yaptılar. İletişim Fakültesi öğrencilerinin de üniversitemiz öğrencilerine Divanu Lügati’t-Türk ile ilgili yönelttikleri sorulara verdikleri cevapları içeren gösterileri de etkinliğe ayrı bir renk kattı. Akademisyenlerin ve öğrencilerin dinleyici olarak katıldıkları etkinlikte sorulan sorular dan anladığım kadarıyla faydalı ve etkili bir program oldu.

Özetle söylemek gerekirse Kastamonu, Divanu Lügati’t-Türk Yılını 2024 sonunda da olsa değerlendirdi diyebiliriz.

Buraya kadar verdiğiniz bilgilerden Kitabu Divanu Lügati’t-Türk’ün memleketimizde yeterince anlatılmadığı ve anlaşılmadığı, özellikle de yeni yetişen nesli Kitabu Divanu Lügati’t-Türk ile buluşturma hususunda sınıfta kaldığımızı ima ediyorsunuz. Peki bu konuda neler yapılmalı veya neler yapabiliriz?

Bakınız, bu yıl vefatının 100. Yılında rahmet ve minnetle andığımız Ziya Gökalp ki, Türkçülüğün Esasları kitabının da yazarıdır. O aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “fikir babamdır” dediği mütefekkir şairdrimizdir. Kitabu Divanu Lügati’t-Türk kitabının bulunduğunu haber alınca yetkili birine şöyle diyor:

“Ben sevda bilmezdim. Fakat bu kitaba tutuldum. Görmek için ne yaptımsa olmadı, şu kadar var ki cezbettim. Bu kitabı hem almalı hem neşretmeliyiz. Şu kitabı kurtaralım. Bütün Türklere armağanımız olsun.”

Evet, Kitabu Divanu Lügati’t-Türk’ü tanıyıp, inceleyip, okuyup da ona âşık olmamak, onun Türk milleti için değerini ve önemini kavramamak ne mümkün. Bu kıymetli hazineden yetişen yeni nesilleri mahrum bırakanlar eğer gafil değillerse ben ne diyeyim… Atalarımızın anlamlı bir tespiti var “Gaflette ısrar ihanettir!” diyorlar.

Bu konuda son yıllarda güzel ve anlamlı faaliyetler de oldu. Ferhat Ciylan, Kaşgarlı Mahmut Türkçenin İlk Sözlüğü Divânu Lugati’t-Türk’ün Yazarı romanını Kaktüs yayınların arasında 2006 tarihinde bastırmıştır.

Hacı Bayram Veli Üniversitesi akademisyenlerinden Fevzi Ersoy, Kitabu Divanu Lügati’t-Türk’ün romanını yazdı.2019 yılında İstanbul’da Ötüken yayınları arasından çıkan bu romanın adı “Bir Kitaba Tutuldum”

Fevzi Ersoy, Bir Kitaba Tutuldum’da millî kültürümüzün en değerli verimlerinden olan Kitabu Divanu Lügati’t-Türk’ü, bulunma anlatısıyla kurgusal bir çalınma hikâyesi arasında, 1912 ve 2017 yıllarında geçen hadiselerin içinde bir roman kahramanı olarak karşımıza çıkıyor. Böylece bize, Türkoloji’nin en önemli keşifinin, Ali Emîrî’den Türklük çalışmalarının çağdaş ve tanıdık kahramanlarına uzanan ikinci defa kurtarılmasının macerasının öğretici macerasını okumak kalıyor.

Bir başka akademisyen Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesinden Doç. Dr. Efecan Karagöl, Kitabu Divanu Lügati’t-Türk’ü çocuklara anlatmak için bilgisayarının başına geçiyor ve 2020 yılında yayınlanan Sözlük Adam adlı kitabını yazıyor.

Pek çok kitaba imza atan Denizlili eğitimci-yazar Hasan Kallimci de Bilgin Şehzade adlı kitabını İstanbul’da 2022 yılında yayınlayıp okurların özellikle de genç okurların istifadesine sunuyor.

Hocam verdiğiniz bilgiler için Gazete Kampüs adına size teşekkür ediyoruz. Son olarak söylemek veya üzerinde durmak istediğiniz bir husus var mı?

UNESCO / Dünya Kültür Örgütü, Anma Programı Kapsamına 2024 yılını “Divanu Lügati’t Türk’ün 950. Yıl Dönümü” münasebetiyle “Divanu Lügati’t Türk Yılı” ilân etti. Bu yıl Türkiye, Türk Devlet ve toplulukları başta olmak üzere bütün dünyada Divanu Lügati’t Türk ile ilgili etkinlikler düzenlendi, yayınlar yapıldı.

Divanu Lügati-t Türk, 1074 yılında Kaşgarlı Mahmut tarafından yazıldı. Eserin adı aslında Kitabû Dîvânu Lugâti-t Türk’tür. Sondan başa doğru eserin adının tam anlamı ‘Türk lehçelerini toplayan kitap’ demektir. Eser sadece Türkçeden Arapçaya bir sözlük değil aynı zamanda 11. yüzyıl Türkçesinin küçük bir grameri, diyalektolojisi, etnolojisi ve bu yüzyıl coğrafyasını da haritada gösterdiği için bir coğrafya kitabı, yer adlarının yanında kişi adların da yer aldığı için onomastik, Türklere ait çeşitli adet ve inanışları içine alan bir halk bilim kitabı, çeşitli hastalıklar, tedavi  şekilleri ve ilaçlar hakkında bilgi verdiği için bir halk hekimliği kitabı,  içinde 300’e yakın atasözü bulunan bir atasözleri külliyatı,  çeşitli kelimelere örnek olarak verilmiş, tamamı 734 mısra olan dörtlük ve beyitlerin yer aldığı bir 11. yüzyıl şiir antolojisidir.

Eserin Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazıldığını kaydedenlerin ebetteki haklı bir tarafları vardır. Bu yaklaşımda olanlar bu eseri, Araplara Türkçe öğretim kitabı kabul ederek yabancılara Türkçe öğretiminin de ilk kitabı olarak belirtmektedirler. Ancak Kaşgarlı Mahmut Türkçeden Arapçaya bir sözlük hazırlamakla kalmamış Türk toplum hayatının her sahasına ait çeşitli bilgiler vermiştir.

Kaşgarlı Mahmut’un Kitabu Divanu Lugati-t Türk adlı eseri, onu ilk Türk bilgini saymamızı sağlamakla birlikte hazırlarken uyguladığı sistem sebebiyle ilk filolog, kitabına aldığı halk inanış ve yaşayışına dair söz varlığı ve anlatılarıyla ilk halkbilimcimiz, Türk boy teşkilat  ve düzenini bilen bir etnolog , Türklerin yaşadıkları yerleri gösteren haritasıyla Türk lehçeleri hakkında verdiği bilgilerle ilk diyalektolog ve ilk ansiklopedist olmakla birlikte Türkoloji’nin kurucusu olarak da kabul etmemiz gerektiğini de vurgulamaktadır. Özetle söylemek gerekirse Divanu Lügati-t Türk, 11’inci yüzyılı Türklük açısından bütün berraklığıyla günümüze sunan anıtsal bir eserdir diyebiliriz.

Dileriz, temeli kültür olan Türkiye Cumhuriyeti’nde Kitabu Divanu Lugati-t Türk’ün okuyanı, anlayanı ve anlatanı bol olur. Unutmayınız ki; “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde güç bulacaktır.”

Gazete Kampüs’e Kitabu Divanu Lugati-t Türk konusunda düşüncelerimi açıklama ve kitlelere ulaştırma fırsatı verdiği için ben de sizlere teşekkür ediyorum. Ve diyorum ki, “Ümit var olunuz, Ümit var olunuz, Ümit var olunuz! Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.”

Röportaj : Ece Sinan

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.