11 AYIN SULTANI RAMAZAN-I ŞERİF
Müslümanlar için büyük bir önem taşıyan Ramazan ayını karşıladığımız bu günlerde Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Nadir Özdemir ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Şüphesiz Müslümanlar için af ve mağfiret ayı olan Ramazan, bizleri karanlıktan aydınlığa çıkarmaktadır. Geçmiş günahlarımızdan kurtulmak ve nefsimizi kontrol altına alıp kötülüklerden uzak durmak için adeta bir sınav verdiğimiz maneviyat ayı Ramazan-ı Şerifi daha iyi anlamak ve önemini kavramak için Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Nadir Özdemir ile bir röportaj yaptık.
Öncellikle kendinizi tanıtarak başlayabiliriz…
Ben Prof. Dr. Mehmet Nadir Özdemir. Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesiyim. Bugün Ramazan-ı Şerif hakkında bir söyleşi gerçekleştireceğiz. Hayırlı olması temennisiyle.
Genel olarak Ramazan ayının önemi nedir?
Ramazan ayı, Müslümanın hayatında son derece önemli bir zaman dilimi. 12 ay içerisinde bu bir aylık dilim, hem manevi arınma, hem sosyal yardımlaşma, hem akraba ilişkileri, eş-dost ilişkileri açısından son derece önem arz etmektedir. Bu anlamda Ramazan-ı Şerif, Müslümanın hayatında çok önemlidir.
Oruç ibadeti ilk kez ne zaman farz olmuştur?
Oruç ibadeti, İslam’dan önceki ilahi dinlerde de mevcuttur. İslam’da ise Peygamberimiz Medine’ye hicret ettikten sonra hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Bedir Gazvesi’nin hemen öncesine rastlayan aylarda farz kılınmıştır ve Müslümanlar Bedir Gazvesi’ni Ramazan ayında gerçekleştirmişlerdir. Ramazan ayının 17’si ile 20’si arasında gerçekleşen Bedir Gazvesi, Siyer-i Nebi’de ve İslam Tarihi’nde çok önemli bir yeri olan gazvedir. Orucun özellikle hicretten sonra farz kılınması da son derece anlamlıdır. Mekke döneminde değil de Medine döneminde farz kılınması ayrıca, orucun toplumsal yönüne de temas etmektedir. Çünkü oruç toplumsal yönü olan bir ibadettir. Sadece bireysel olarak arınma, ruhsal arınma anlamına gelmez, aynı zamanda yardımlaşma açısından da fertler arasındaki işbirliği ve birbirlerine yakınlaşma açısından da son derece önem arz eder. Bu sebeple Medine dönemi Müslümanların toplumsallaşmaları, kurumsallaşmaları ve devletleşmeleri noktasında önem arz eden bir dönem olduğundan bu dönemde farz kılınmış olması anlamlıdır.
Af ve mağfiret ayı olan Ramazan’da ne gibi ibadetler yapmalıyız?
Ramazan ayında ibadetlerimiz bildiğiniz üzere artmaktadır. Oruç kendi başına bir ibadettir. Orucun yanı sıra akşamları kılınan Teravih namazları ayrıca bir önem arz etmektedir. Ailecek bir ibadet neşvesi, bir ibadet iklimi yaşanması noktasında da Ramazan ayı aslında hem gündüzüyle hem gecesiyle ibadetle dopdolu geçen bir aydır. Bunlarla birlikte her Müslüman kendi imkânı, kudreti, arzusu oranında başka ibadetler de yapabilir. Kaza namazlarını kılabilir. Bununla birlikte Allah’ı zikretmesi ve bol istiğfarda bulunması gerekir. Bunu tavsiye ediyoruz. Tabi Ramazan ayı aynı zamanda bir Kur’an ayıdır. Kur’an mukabeleleri dinlemek, hatim indirmek de önemlidir. Her Müslüman kendisi de her gün bir cüz okuma suretiyle hatim indirebileceği gibi birkaç kişi de birlikte hatim okuyabilir. Bunlarda yine Ramazan’ın ibadet yoğunluğu içerisinde önem arz eder. Ayrıca Ramazan Ayı zekâtların daha çok verildiği, sadaka ve her türlü hayrın arttırıldığı bir ay olması hasebiyle de çok önemlidir. Çünkü Ramazan ayında yapılan her hayra ve her ibadete kat kat fazla sevap verilmektedir. Bu yüzden niyetlerimiz halis olarak sadakalarımızı, hayırlarımızı, iyiliklerimizi arttırmalıyız. Kur’an ile meşgul olmalıyız. Sadece Kur’an’ı hatim indirmek suretiyle değil aynı zamanda Kur’an’ın anlamını idrak etme noktasında meal, tefsir okumalıyız. Hz. Peygamberin hadislerini okumalıyız. Hz. Peygamber’in Siyer-i Nebi’si ile ilgili okumalar yapmalıyız. Hülasa Ramazan ayını dolu dolu geçirmeliyiz ve bayramın birinci günü olduğunda iç dünyamızda bambaşka bir iklime uyanmalıyız ve Ramazan’da kazandığımız bu güzellikleri geriye kalan 11 ay içerisinde de sürdürmeyi kendimize şiar edinmeliyiz.
Oruç ibadetinin hikmet ve faydası nedir?
Oruç ibadeti, biraz önceki soruda ifade ettiğim üzere farklı yönleri olan bir ibadettir. Oruç ibadeti aslında insanın çok bilinen anlatılan yönüyle, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını idrak etmeleri, dünyanın farklı coğrafyalarında açlık çeken insanların halini biraz da olsa anlamaları, kalplerinin rikkat kazanması sebebiyle insanların yardımseverlik ve merhamet duygularının daha da artmasına neden olması noktasında gerçekten oruç ibadetinin büyük hikmetleri vardır. Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresindeki ayette, “sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” buyurularak aslında oruç ibadetinin kadim bir ibadet olduğunu görüyoruz. Yani bizden önceki milletlerde de orucun farz kılındığını görüyoruz ki aslında oruç insanın insani ihtiyaçlarını bırakmak suretiyle manevi yönünü güçlendirdiği, ruhuna kalbine yöneldiği bir özelliği olduğu hasebiyle son derece hikmet dolu bir ibadettir. Tabi bu hikmeti yakalamak için bizim oruç tutmakla beraber orucun bizi de tutması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Oruç tutan bir insanın dilinde yalan olmamalıdır. Alışverişinde yalancılık, dolandırıcılık olmamalıdır. Yine harama bakma, gayri-meşru işlerle uğraşma olmamalıdır. Gıybet, dedikodu olmamalıdır. Oruç tutmak bunları da bize temin etmelidir. Yani oruçluyken oturup bir saat dedikodu yaparak, insanları çekiştirerek, onların arkasından hakarette bulunarak vaktimizi geçirirsek o zaman Peygamberimizin bize buyurduğu üzere, “Allah’ın sizin açlık ve susuzluk çekmenize ihtiyacı yoktur.” cümlesiyle karşılaşırız. Yani orucun sevabını alamazsınız. Orucun sorumluluğundan kurtulursunuz belki ama orucun sevabını alamazsınız. Orucun sevabını almak için orucu korumak lazım. Bizim orucu tuttuğumuz gibi orucun da bizi tutması ve muhafaza etmesi lazım. Günahlardan ve kötülüklerden uzak kalabilmeliyiz. Size dedikodu yapmaya gelen birisine ben oruçluyum demelisiniz. Aynı şekilde bu durum sinir ve kavga anlarında da böyle olmalı. Sabrederek bu tarz anları geçiştirmek gerekir. “Şeytan, Ramazan ayında bağlanır” diye ifade ediliyor. Fakat bir taraftan da öğreniyoruz ki küçük şeytanlar hâlâ sahnede. Küçük şeytanlar bizi tahrik edebilir. Şeytanın ve nefsin bu gazına gelmememiz gerekiyor. Aslında Ramazan’da tutulan oruç, insanın diğer zamanlarda, çok kritik durumlarda bir anda yapabileceği büyük hataların da önüne geçebilir. O yüzden orucun hikmetini ve faydasını yakalama noktasında orucun bizi kötülüklerden tutması gerekir.
Ramazan orucu kimlere farzdır?
Yetişkin olan, ergenlik çağına gelmiş olan bütün kadın ve erkek her Müslümana farz olan bir ibadettir.
Oruç hangi durumlarda bozulmuş olur?
Orucu bozan hususlar aslında insanın daha çok biyolojik ihtiyaçları ile ilgilidir. Yeme-içme ve buna benzer şekilde vücuda fayda sağlayacak gıda ve benzeri şeylerin alınması orucu bozar. Yine çok sorulan bir soru olarak “Sakız çiğnemek de orucu bozar mı?” deniyor. Özellikle tatlandırıcılı, aromalı olan sakızlar başta olmak üzere esas itibariyle sakız çiğnemek de orucu bozar. Bununla birlikte şehvetle ilgili hususlar da orucu bozar. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de de ifade edildiği şekilde şehvetle ilgili hususların da orucu kesinlikle bozacağı ifade edilmektedir.
Oruç kefareti nedir? Nasıl ödenir?
Kur’an-ı Kerim’de başka bir eylem için ifade edilen ve İslam alimlerinin içtihatla vardıkları sonuç itibariyle orucu kasten bozmak, 60 gün kefaret orucu, 1 gün de kaza olmak üzere 61 gün oruç tutmayı gerektirir. Unutarak yeme-içme ve benzeri durumlar orucu bozmaz ya da sağlıkla ilgili ciddi bir durum vardır, o durumda oruç bozulursa kefaret gerekmez, güne gün kazası gerekir.
Zekât ve fitre nedir? Kimler verir ve kimlere verilir?
Her ikisi de Müslümanlara farz olan ibadetlerdir. Zekât ile ilgili olarak özellikle Ramazan ayında daha hayırlı ve daha sevap olduğu için Ramazan’da Zekât verilmesi bir âdet haline gelmiştir. Ramazan dışında da zekât verilir. Çünkü zekât, kazanç getiren bir mala sahip olan kişinin bu kazancı üzerinden bir yıl geçmesiyle tahakkuk eder. Fitre ise sağlıklı olan her Müslümanın, Ramazan ayının birinci gününden bayram namazının öncesine kadar olan süre içerisinde aile fertleri ile birlikte her birinin bir günlük gıda masrafına denk gelecek biçimde akrabalarından başlamak üzere ihtiyaç sahiplerine vereceği para ya da mal cinsinden bir miktardır. Buna fitre denilir. Fitre bedeli bu yıl için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 130 lira olarak belirlendi. Ama durumu daha iyi olanlar istediği miktarda verebilir, hatta vermelidir. Ailede kazancı olmayan çocuklar varsa onlarınkini de baba verir. Hanım çalışıyorsa kendi adına verir. Çocuklardan çalışanlar varsa onlar yine kendi adlarına verirler. Bu şekilde fitre verilmesi de Allahu Teala’nın bir emridir, dinimizde emredilmiştir. Tevbe suresi 60. ayete göre günlük ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar fakirlere verilir. Borçluya da zekât verilir. Yolda kalmış kimselere yine zekât verilir. İslam alimlerinin görüşü doğrultusunda zekât, Müslümanlara verilir. Gayrimüslimlere verilebilir diyen bazı mezhep görüşleri olsa da genel anlamda zekât, Müslümanlardan ihtiyaç sahibi olanlara verilir. Birinci dereceden olmayan akrabalara verilebilir. Buna da dikkat etmemiz gerekiyor.
Hangi durumdan olan bir kişi oruçtan muaf olur?
Öncellikle şunu belirtelim. Oruç tutmamak zorunlu durumlar için geçerlidir. Sağlıklı bir Müslüman Ramazan ayında kasten orucunu tutmazsa büyük günah işlemiş olur. Mazeretsiz oruç terkedilmez. Bu bağlamda baktığımızda tutmayabilecek kimseler yolculardır. Fakat günümüzde eskisi gibi at, katır, deve ya da merkep ile yolculuk yapılmıyor. Bu anlamda baktığımız zaman günümüz yolculuklarındaki konforu dikkate aldığımızda oruç tutulabilir. Hatta hastalık ve benzeri dinen mazeret sayılan hususlar yoksa tutmalıdır. Fakat yolculuk esnasında kişi mutlaka istifra ediyorum diyorsa o zaman kişi yolculuk esnasında oruç tutmayabilir ve orucunu kazaya bırakabilir. Ramazan’dan sonra onu güne gün kaza eder. Ciddi hastalık durumlarında, doktor oruç tutmanın kişi için problem teşkil edeceğini ifade etmişse o kişi oruç tutmaz. İyileşirlerse Ramazan’dan sonra kaza eder. Eğer gerçekten mütemadiyen devam eden bir hastalıksa ve asla tutamayacaksa bu durumda da fidye verilir. Fidye, Ramazan boyunca bir kişinin günlük yeme-içmesini karşılayacak miktardır. Fidye, oruç ibadetinden kurtuluş anlamına gelir. Yaşlı bir kişi kendini oruç tutmaya muktedir hissetmiyorsa tutmaz ve o da fidye verir. Şeker hastaları ve buna benzer durumları olan kimseler de yine fidye verebilirler. Diğer husus ise ağır işlerde çalışan kimseler kendini bilerek orucu kazaya bırakabilir, Ramazan’dan sonra imkânı olduğu zamanlarda orucunu kaza eder. Zor şartlar altında olanlar bile tutabiliyorsa tutmalı. Bu sizin için daha hayırlıdır buyuruyor Allah. Daha büyük sevabı var. Peygamber Efendimiz’in dediği gibi en sonunda fetvayı kalbinden iste. Gebe ve emzikli olan kadınlar da oruçlarını kazaya bırakırlar. Zaten kadınlar hayız ve nifas hallerinde oruç tutmazlar. Daha sonraki günlerinde oruçlarını kaza ediyorlar.
Oruçluyken günü uyuyarak geçirmenin oruca zararı nedir?
Oruçluyken günü uyuyarak geçirmek konforlu bir zaman geçirmektir. Ama orucun faziletiyle bağdaşmayan bir davranıştır. Çünkü oruç ibadeti farz kılınırken, Allahu Teala bize her şeyi, işi, uğraşı bırakın demiyor. Ramazan’da günlük hayatınızı devam ettireceksiniz ama daha hassas devam ettireceksiniz. Uyuyarak geçirmek orucun faziletine aykırıdır. Orucu bozmaz ama orucun maneviyatına aykırıdır. Uyuyarak geçirirken nasıl Allah’ı zikredeceksiniz veya ibadetlerinizi yapacaksınız. Dolayısıyla uykuyu azaltmalıyız. Az uyumak da bir nefis terbiyesidir. Nefsin terbiyesi; İslam mutasavvıfları öyle derler, üç şekilde olur. Az konuşmak, az uyumak ve az yemek. Günü uyuyarak geçiren namazları kılamaz. Bütün bunlar Ramazan’daki o büyük sevaplardan bizleri mahrum bırakır. Ramazan Ayı’nda kılınan 5 vakit namaz ve diğer namazlar da çok daha sevap. O yüzden bunlardan mahrum kalmamak için uyuyarak orucu geçirmememiz gerekiyor.
Günümüzde gençlerin Ramazan ayına bakış açısı nasıl yorumlanabilir?
Bizim gözlemlerimize göre gençlerin Ramazan ayına bakışı açısından şunları söyleyebilirim: Gençler aslında oruç konusunda gerçekten hassaslar yani oruç tutan genç sayısı gördüğüm kadarıyla oldukça fazla. Ama aynı hassasiyeti namaz konusunda göstermediklerini görüyoruz. Genel olarak sadece gençler değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına baktığımız da bazı istatistiklerde oruç tutma oranı namaza göre daha yüksek çıkıyor. Oruç tutma bu kadar fazlaysa namaz kılarak orucumuzu taçlandıralım. Bu açıdan gençlerin oruçla beraber namazı da ihmal etmemelerini önemle ve altını çizerek vurgulamak istiyorum. Yine Ramazan ayında gençlerimizin birbirleri ile ilişkilerinde biraz daha hassas olmalarını bekliyoruz. Yani bizim inancımıza, bizim kültürümüze uygun olmayan bir biçimde değil daha ölçülü daha seviyeli bir ilişki içerisinde bulunmalarını arzu ediyoruz. Bir de orucunu tutmayan gençlerimizin diğer oruç tutanlara karşı saygılı olmalarını bekliyoruz. Osmanlı Dönemi’nde gayrimüslimler bile Müslümanların oruçlarına saygı duyarak kendileri alenen oruç yemezlerdi. Nezaket Müslüman’ın bir özelliğidir. Bu noktada nezaketli bir davranış içerisinde bulunulmasını bekliyoruz.
Ramazan ayı için okuyucularımıza bir mesaj vermek ister misiniz?
Bütün okuyucularımıza Ramazan-ı Şerif’lerinin hayırlı olmasını ve sağlık afiyet içerisinde geçmesini, Allah’ın ibadetlerimizi kabul etmesini temenni ediyorum. Sağlık ve afiyetler diliyorum. Ramazan-ı Şerifi dolu dolu yaşayalım. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
Haber: Mert Can Başcan
Fotoğraf: Mehmet Emin Barazi