Kastamonu Üniversitesi’nde 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi Paneli

Kastamonu Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi tarafından “18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ” konulu panel gerçekleştirildi.

Kastamonu Üniversitesi’nde 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi Paneli
17.04.2025
123
A+
A-

Kastamonu Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’nün 110. yıl dönümü kapsamında “18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi” konulu bir panel düzenlendi.

Kastamonu Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Cemil Meriç Salonu’nda gerçekleşen panele, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Serhat Yılmaz, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muharrem Çetin, Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Burhan Sevim, öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.
Panel bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından başladı.

Moderatörlüğünü, Doç. Dr. Mehmet Kıldıroğlu’nun üstlendiği panelde; Öğr. Gör. Mücahit Zafer Ağ “Çanakkale Deniz Zaferi”, Öğr. Gör. Dr. Osman Eroğlu “Çanakkale Savaşlarında Kahramanlık Gösteren Anadolu Dışındaki Türkler” Öğr. Gör. Semra Altıkulaç “Halk Türkülerimizde Çanakkale Zaferi” başlıklı sunumlarıyla konuşmacı olarak yer aldı.

Teknoloji Transfer Ofisi’nin sosyal sorumluluk projeleri kapsamında desteklenen SSP-2024-1209 numaralı proje kapsamında yürütülen etkinlik, uluslararası öğrenciler ve Kastamonulu şair ve yazar İhsan Ozanoğlu’nun “Çanakkale Türküsü”ne yer verilmesiyle dikkat çekti.

Panelin açılış konuşmasını üstlenen Kastamonu Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Öğr. Gör. Dr. Muhammed Karasu, proje yürütücülüğünü üstlendiğini belirterek, farklı fakültelerden akademisyenlerin de projeye araştırmacı olarak katkı sağladığını ifade etti. Öğr. Gör. Dr. Muhammed Karasu, “Etkinlikte emeği geçen akademisyenler, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü öğrencilerine teşekkür ediyorum.” ifadelerini kullandı. Öğr. Gör. Dr. Karasu, konuşmasının ardından hazırlanan Çanakkale Türküsü video klibinin ilk gösterimini katılımcılara sundu.

Öğr. Gör. Dr. Muhammed Karasu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, mücadele arkadaşlarına ve vatan uğruna can veren tüm kahramanlara minnet ve şükranlarını sundu. Çanakkale şehitlerini de anarak ruhlarının şad, makamlarının ali olmasını dileyen Öğr. Gör. Dr. Karasu, konuşmasını tamamladıktan sonra programdaki konuşmacıları sahneye davet etti.

Panelin moderatörlüğünü üstlenen Doç. Dr. Mehmet Kıldıroğlu, katılımcıları selamladı ve etkinliğe hoş geldiniz dileklerini iletti. Konuşmasının devamında panelin önemine dikkat çekerek sözü diğer konuşmacılara bıraktı.
Panelde ilk konuşmayı yapan Öğr. Gör. Mücahit Zafer Ağ, Çanakkale Deniz Zaferi’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki kritik rolünü vurgulayarak, “Çanakkale Savaşı, savaşın seyrini değiştiren önemli bir gelişme olup Osmanlı Devleti’nin savaşa girişini de doğrudan etkilemiştir. Almanya, Osmanlı Devleti’ni savaşa dahil etmek için yoğun baskılar yapmış, Osmanlı da bu doğrultuda hızla harekete geçmiştir. Batı Cephesi’nde İtilaf Devletleri Almanları durdurunca, Almanya’nın tek cephede savaşma planı bozulmuştur. 2 Ağustos 1914’te Osmanlı ve Almanya arasında gizli bir anlaşma imzalanmış, Almanya’nın Rusya ile savaşa girmesiyle bu anlaşma Osmanlı için bağlayıcı hale gelmiş ve Osmanlı Devleti savaşa sürüklenmiştir.” ifadelerini kullandı.
“Osmanlı Devleti’nin Tarafsız Kalması Bekleniyor”
Bu durumu değerlendiren Öğr. Gör. Mücahit Zafer Ağ, “Rusya’nın sıcak denizlere inme politikası ve Boğazlar üzerindeki hakimiyet iddiası, Osmanlı Devleti’ni tedbir almaya yöneltiyordu. Dolayısıyla, Ruslara karşı bir çıkarma planı söz konusu oldu. İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalmasını istiyordu. Çünkü Rusya’ya yardım ulaştırmanın en kısa yolu Boğazlardan geçiyordu ve Osmanlı tarafsız kalırsa bu geçişe izin verebilirdi. Fakat Osmanlı Devleti boğazları kapattı” dedi.
“Türklerin zaferi ile sonuçlandı”
Öğr. Gör. Mücahit Zafer Ağ, 18 Mart günü müttefik donanmasının yoğun bir saldırıyla harekete geçtiğini belirterek, sabah saatlerinde başlayan topçu ateşinin akşam saatlerine kadar sürdüğünü ve günün sonunda İtilaf Devletleri’ne ait üç savaş gemisinin battığını, birkaç geminin ise ağır hasar aldığını vurguladı. Bu deniz cephesindeki başarının ardından kara muharebelerinin başladığını ve Türk ordusunun Mustafa Kemal Paşa ve kahraman komutanlarının liderliğinde büyük bir direniş gösterdiğini dile getirdi. Mehmetçiğin üstün mücadelesiyle düşmanın ilerleyişinin durdurulduğunu ifade eden Öğr. Gör. Ağ, bu zaferin dünya tarihine “Çanakkale Geçilmez” sözüyle kazındığını sözlerine ekledi.

Panelin ikinci konuşmacısı Öğr. Gör. Dr. Osman Eroğlu, Herodot’un tarihin en büyük yazıcısı olarak kabul edildiğini ve Ege kıyılarında yaşanan olayları kaydederek büyük bir şöhret kazandığını belirtti. Ancak aynı topraklarda, anlatılanlardan çok daha büyük ve görkemli savaş sahnelerinin yaşandığını ifade eden Öğr. Gör. Dr. Eroğlu, bu kez tarihi Türklerin yazdığını vurguladı. Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları’nın sadece Osmanlı ve Anadolu’daki Türkler için değil, tüm Türklük için bir varoluş mücadelesi olduğunu dile getiren Öğr. Gör. Dr. Eroğlu, yedi düvelin birleşerek Osmanlı Devleti’ni yıkmayı ve Türk milletini tarih sahnesinden silmeyi amaçladığını söyledi. Bu saldırının yalnızca bir devlete değil, büyük bir ulusun varlığına yönelik bir tehdit olduğunu ifade etti.

“Çanakkale Geçilmemeliydi, Geçilemedi!”
Öğr. Gör. Dr. Osman Eroğlu, “Çanakkale, yalnızca bir cephe değil, savaşın gidişatına yön veren kritik bir dönüm noktasıdır. Bu zafer, İtilaf Devletleri’ne ağır kayıplar verdirerek onlara büyük bir gözdağı olmuş, aynı zamanda Mustafa Kemal gibi eşsiz bir liderin varlığını tüm dünyaya ilan etmiştir. Çanakkale geçilmemeliydi ve çok şükür ki geçilemedi. Destansı direniş, Türk milletinin ne denli kararlı ve kahraman bir ulus olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Çünkü bu, yalnızca bir savaş değil, bir varoluş mücadelesiydi. Zorlu koşullara rağmen, askerlerimiz kimi zaman sadece hoşaf ve benzeri mütevazı yiyeceklerle yetinerek büyük bir fedakârlıkla vatanlarını savundular.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Panelin üçüncü konuşmacısı, Öğr. Gör. Semra Altıkulaç, tarih boyunca savaşların edebiyat için önemli bir kaynak olduğunu belirtti. Türk savaş edebiyatının uzun yıllardır tartışma konusu olduğunu ifade eden Öğr. Gör. Altıkulaç, Türklerin savaşçı ruhuyla güçlü bir epik şiir geleneği oluşturduğunun kabul edildiğini, ancak Arap ve Fars kültürlerinin etkisiyle bu geleneğin zamanla zayıfladığı görüşünün de ileri sürüldüğünü aktardı. Öğr. Gör. Altıkulaç, Fuat Köprülü ve Faruk Kadri Timurtaş’ın, İslamiyet öncesi dönemde destan geleneğinin güçlü olduğunu, Osmanlı döneminde ise savaş edebiyatının daha çok padişahlar ve vezirler çevresinde geliştiğini ifade ettiklerini belirtti. Türk savaş edebiyatının köklü bir geçmişe sahip olduğunu söyleyen Öğr. Gör. Altıkulaç, bu geleneğin zamanla farklı kültürlerin etkisiyle değişime uğradığını vurguladı.
Öğr. Gör. Semra Altıkulaç, panelde, Türk edebiyatının önemli isimlerinden Peyami Safa ve Süleyman Nazif’in savaşla ilgili eleştirel yazılarına da değindi. Öğr. Gör. Altıkulaç, Süleyman Nazif’in Batı’nın harp edebiyatı ile Türk savaş edebiyatını karşılaştırdığını belirtti ve ”Nazif, Batı’nın savaş kültürü ve deneyimi konusunda zengin bir edebiyatı vardır. Kafkas hudutları, Yemen ve Sina Çölleri gibi yerlerde kahramanca çarpışan Türk askerinin kahramanlıklarının edebiyatla yeterince yansıtılmaması, hem halk ile aydınlar arasındaki derin uçuruma, hem de cephede hayatlarını kaybeden edebiyatçılara bağlanmaktadır. ” ifadelerini kullandı. Öğr. Gör. Altıkulaç, Nazif’in şu sözlerini hatırlatarak, “Biz bu harp ile yalnızca birer vilayetimizi ve milyonlarca vatandaşımızı kaybetmedik. Biz harp içinde gençliğimizi, edebiyatımızı, ahlak ve maneviyatımızı da her şeyle birlikte kaybettik.” diyerek Nazif’in savaşın kültürel ve manevi kayıplarını da vurguladığına değindi.
“Çanakkale İçinde Türküsünün Ülke Çapında Tanınması”

Öğr. Gör. Semra Altıkulaç, Çanakkale Türküsü’nün, Türk halk müziği repertuarında önemli bir yere sahip olduğunu belirtti. Öğr. Gör. Altıkulaç’a göre, bu eser, Çanakkale Savaşı’nı konu almasıyla dikkat çekerken, en bilinen varyantının Kastamonu’ya ait olup 14 Temmuz 1948’de Muzaffer Sarısözen’in liderliğindeki bir ekip tarafından derlendiğinin altını çizdi. Öğr. Gör. Altıkulaç,” Çanakkale Türküsü, TRT Müzik Dairesi’ne kaydedilmiş ve radyo-televizyon aracılığıyla geniş bir dinleyici kitlesi tarafından tanınmıştır. Ayrıca, Seyfullah Nutku’nun 1914 tarihli mektubunda, savaşın yaşandığı dönemde askerlerin bu türküyü Çanakkale sokaklarında söyledikleri belirtilmektedir.” ifadelerini kullandı. Öğr. Gör. Altıkulaç, savaş dönemi kaynaklarında benzer melodi ve güftelere rastlandığını belirterek, Çanakkale Türküsü’nün zamanla anonimleştiğine dikkat çekti. Ayrıca bu türkünün yalnızca Türkçe değil; Yunanca, Makedonca, Arnavutça ve Gorançe gibi Balkan dillerinde de benzer sözlerle söylendiğini ve her dilin kendine özgü bir üslupla icra edildiğini ifade etti.
Altıkulaç, sözlerine şu şekilde devam etti: “Üzerinde tartışmaların bitmediği türkülerden biri de “Hey Onbeşli” türküsüdür. Yıllar boyu, Çanakkale Cephesi’ne giden ve halk arasında “on beşliler” olarak bilinen 1315 (1898-1899) doğumlu çocuklara ait bir ağıt olduğu öne sürülmüştür. Birçok araştırmacı, türkünün aslında bir ağıt olmadığı, zamanla savaş havasına dönüştüğü görüşündedir. Bu türkü, ağıt iddiasıyla birçok roman, öykü ve hikâyeye de konu olmuştur. Türkü, 1927-1928 yıllarında Feryadi Hafız Hakkı tarafından plağa okunmuş, 1943 yılında ise Muzaffer Sarısözen’in başkanlığındaki Ankara Devlet Konservatuvarı derleme ekibi tarafından Tokat Belediye Başkanı Mustafa Yolcu ve yerel müzisyen Emin Diker’den derlenmiştir. Derleme arşivde kalmış, gün yüzüne çıkmamıştır. Araştırmalar, türkünün kesinlikle bir ağıt olmadığını, tam bir “horon havası” olduğunu ortaya koymuştur. Türkünün Anadolu varyantları Kastamonu, Kayseri, Konya, Manisa ve Tokat çevresindeki ilçelerde bulunur, Yunanistan ve Bulgaristan’da da farklı versiyonları bulunmaktadır. ” ifadelerini kullandı.

Öğr. Gör. Altıkulaç, Pomakların Çanakkale ağıtı olarak bilinen Pesna türküsünden bahsederken, Pomak Türklerinin tarihine de değindi. Öğr. Gör. Altıkulaç, Pomakların XI. yüzyılda Orta Asya’dan ayrılıp, Ukrayna ve Romanya üzerinden Bulgaristan’a gelerek Kuman-Kıpçak Türklerinin torunları olduklarını belirtti. İlk olarak Bulgaristan’ın Tuna Boyu ve Dobruca bölgelerine yerleşen Pomakların, daha sonra Rodoplar ve Makedonya’nın doğusuna indiğini ifade eden Öğr. Gör. Altıkulaç, Rodop Dağları’ndan gelen Pomakların bir kısmının, Çanakkale’nin Biga ilçesine sığındığı ve burada kurdukları 22 köy ile bu toprakları yurt edindikleri bilgisini verdi.

Çanakkale Savaşı’nı derinden yaşayan Pomaklar arasında 110 yıldır söylenen bir “Çanakkale Ağıtı” olduğuna değinen Öğr. Gör. Altıkulaç, bu ağıdın Pesna olduğunu aktardı. Pesna’nın, Biga Elmalı Köyü’nden Rukiye Kabak’tan (83 yaşında olduğu tahmin edilmektedir) derlendiğini belirten Öğr. Gör. Altıkulaç, türkünün Pomakların savaş sürecinde yaşadıkları acıları, kaybolan umutları ve hayalleri kendine özgü bir üslupla anlattığını söyledi.
“Gelecek Nesillere Bırakılacak Değerli Bir Miras”
Öğr. Gör. Semra Altıkulaç, “Rahmetli Âşık İhsan Ozanlıoğlu’nun derlediği ve yazıya geçirdiği Çanakkale Türküsü olmasaydı, biz bugün bu zaferi bu güzel türküyle kutlayamayacaktık. 1918 yılında Donanma Dergisi’nde yayımlanan bir makalede, yazar şöyle demektedir: “Yazarlar, savaş edebiyatıyla yakından ilgilenmelidir. Eğer kalem erbabı savaş edebiyatını ihmal ederse, bunun memleket için zararı büyük olacaktır. Medeni ülkelerde bütün yazarlar, savaş edebiyatı için adeta bir ittifak imzalamışlardır. Ortaya koydukları eserler suni değildir ve ortak bir mefkureye yöneliktir.” Eğer bilinçli ve azimli gençler yetiştirmek istiyorsak, gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miraslardan biri, Türk Harp Edebiyatı’nı oluşturmaktır. Aynı zamanda gençliğini, umutlarını, ailesini, canını vatana kurban eden şehitlerimize olan borcumuzdur. Minnet ve dua ile… ” cümlelerine yer vererek konuşmasını sonlandırdı.

Panel, konuşmacılara ve öğrencilere teşekkür belgelerinin takdim edilmesinin ardından toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.

Haber/Fotoğraf: İremnur Aydemir

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.